Thursday, May 29, 2008

04 ‘Yuttuğumuz Sesi, Sahne Aracılığıyla Bulabilir Miyiz?’

:: Güray Dinçol ::
-----------------------------
İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenen 16. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali, 15 Mayıs’tan beri tiyatroseverleri ağırlamaya devam ediyor. Bu yıl dikkat çekici bir oranda Türk topluluklara ve yönetmenlere ağırlık verilmesi, bir yandan festivale Türk Tiyatrosunun yaratıcı odaklarını seyirciyle buluşturmak gibi önemli bir misyon kazandırırken, yabancı oyunların azlığı, festivalin uluslararası niteliğini ve geçmiş yıllardaki zengin programını bir miktar gölgelemiş kanımca. Yine de 4 Haziran’a kadar sürecek bu maraton, normal şartlarda seyirciyle buluşmak konusunda birçok sıkıntı yaşayan gruplar için çok önemli bir fırsat.

Bu yazının esas konusuysa Kocaeli Şehir Tiyatroları tarafından sahnelenen Irk Bitig oyunu. Irk Bitig’in metni esasen bir fal metni. Metnin tümü kehanet üzerine. Uygurların, göçebelikten yerleşik hayata geçtiği zamanlarda, 1000’li yıllarda yazılan metin; ‘Bozkırın savaşçı ve avcı topluluklarının doğa, hayvanlar ve birbirleriyle olan ilişkilerini özetliyor.’ Metne ismini veren ‘Irk Bitig’ sözcükleri bugünkü Türkçe’yle ‘İyi Gelecek Bilgisi’ anlamına geliyor. Metni oyunlaştıran ve yöneten, Çağdaş Türk Tiyatrosu’nun bugün en üretken ve yenilikçi yönetmenlerinden olan Emre Koyuncuoğlu. Koyuncuoğlu, metne ‘birlikte iyi bir gelecek fikri oluşturabilir miyiz?’ sorusunun ekseninde yaklaşmış. Kehaneti oluşturan bilgiyi seyirciyle birlikte anlamlandırmaya çalışan bu yaklaşım sahneye ikili bir yapıyla taşınmış. Sahnedeki oyuncuların ritüelleri andıran Irk Bitig metninden parçaları aktardıkları oyunla, bugüne dair iyi bir gelecek sorgulamasının yapıldığı; temsilin, seyirliğin, yaşadığımız çağın sorgulandığı belleksizliğe ve suskunluğa olan tepkinin çığlığa dönüştüğü dış ses, oyunun birbirine bağlı iki temel taşını oluşturmuş. Dış sesin dillendirdiği ‘Yuttuğumuz sesi sahne aracılığıyla bulabilir miyiz?’ sorusu oyunun ana meselesini özetliyor aslında. Koyuncuoğlu, bunu yaparken Nurullah Tuncer’in danışmanlığındaki dekor tasarımıyla daha salona girer girmez sizi etkisi altına alan seyircilerin oturduğu bölümü de kapsayan karanlık bir ağ ve sis kullanarak oyuncuları ve seyirciyi ortak yazgının parçaları yapmış. Oyun alanını kaplayan topraksa oyunun ritüel havasını ve Türklerin toprakla, konargöçerlikle olan ilişkisini oldukça güçlü ifade etmiş. Yine sahnelerimizde görmeye çok alışık olmadığımız bir teknik yetkinlikle kotarılan Aksel Zeydan Göz imzalı animasyon ve görsel tasarım, Cem Yılmazer tarafından yapılmış ışık ve animasyonun dijital tasarımı ve Cafer Yiğiter tarafından yapılan kusursuz ışık tasarımı oyuna kattığı görsel boyutla çok güçlü ve imgesel bir seyirlik yaratmış sahne üstünde. Oyuncularsa kendilerinden isteneni başarıyla yerine getirmiş. Oyunun sese dayalı performasları ve törensel hareket düzeni oldukça yumuşak, rahatsız etmeyen bir sükunet ve yerinde bir gerginlikle sahneye taşınmış.

Irk Bitig’in benim için en ilgi çekici yanıysa dış ses aracılığıyla ve sahne üzerinde inşa ettiği yenilikçi biçemle ‘temsil’ kavramının sorgulanıyor oluşu. Dış ses aracılığıyla sahnede verilen emekle, yani temsille, hayatta sarfedilen emek kıyaslanmış. Temsilin hayatı dönüştürücü gücünün ve hayatı yeniden sorgulayışının güzel bir denemesi yapılmış. Bu da bugün bir tiyatro salonunda en eski yazılı metinlerden birinin aracılığıyla yaşadığımız zamanı, yine yaşadığımız zamanın estetik algısı ve sanatsal teknolojisiyle sorgulamak gibi yaratıcı bir düşünsel temas oluşturmuş seyirciyle. Buraya kadar her şey güzel de Irk Bitig metniyle dış ses tarafından aktarılan metin arasında önemli bir boşluk da var kanımca. Koyuncuoğlu, tüm ekibiyle birlikte oldukça zorlu bir soru yöneltmiş aslında bize “Yaşanan bir çok kötülüğe tanık olurken neden susuyorum?” Bu tepkisel soru, dış sesin arka arkaya sıraladığı bugün ve yakın zamanda yaşanmış ve toplumsal belleğimizden yavaş yavaş silinen olayları bize hatırlatarak bizim de iç sesimiz oluveriyor. Ancak bu noktada ‘tanık olduğu için utanan, sessiz durduğu için de uzlaşan’ çağdaş insan sahnede anlatılan Irk Bitig metninin kehanetleriyle tam olarak örtüşemiyor. Oldukça güçlü bir dramaturjinin yapıldığı çok belli olan oyun, sahne üstünde anlaşılır olma sorunu yaşıyor. Oyunun deneysel yapısı yer yer seyirliği zora sokuyor. Ses tiyatrosu olarak adlandırılan oyun, oyuncuların kullandığı farklı vokal teknikleri; görsel- işitsel-imgesel bombardıman; opera, hareket tiyatrosu, performans gibi farklı disiplinlere göz kırpan anlatı; kimi zaman takibi güçleştiriyor. Dramaturg Evren Barın Egrik ve Koyuncuoğlu, tarihi, mitolojisi bir yol gösterme, yurt arama serüvenine dayanan Irk Bitigle bugün arasında kurulan iyiyi, doğruyu, güzeli arama, dillendirme, araştırma çabasını sahnede çağdaş anlatıyla geleneksel anlatının bileşenleriyle başarıyla inşa etseler de oyunun söylemek ve düşündürmek istedikleri zihnimizde uçuşuyor ama tam olarak bir yere oturmuyor. Oyunun deneysel çizgisi oyunun anlatısının üstüne çıkıyor. Belki de hedeflenen bu. Bugünün seyircisi olarak bizler kolayı hazmetmeye alıştığımızdan bu dil, kimi zaman anlaşılmaz ve zorlayıcı olabiliyor. Sahnenin bir laboratuar olarak kullanıldığı böylesi bir oyun alıştığımız seyirlik kalıpları da zorluyor haliyle. Yaşanansa gerçek bir tiyatro deneyimi olarak kalıyor. Oyuncular, yönetmen, seyirciler ve tüm tasarımcı kadro için…

Son kertede seyirliği zor ama ilginç ve zihin açıcı olan bu oyunda emeği geçen herkesi ve böylesi bir projeyi hayata geçiren Kocaeli Şehir Tiyatroları’nı gönülden tebrik ediyorum. Yarattığı sahne estetiği ve alışılmadık dramaturjisiyle Irk Bitig denemenin, yeniyi arayışın cesur bir örneği. Üstelik seyirci kaygısının her şeyin üstünde olduğu, tiyatronun kendini sürekli tekrar eden bir plağa dönüştüğü şu garip zamanlarda…
.