Thursday, June 5, 2008

13 harS

:: İlyas Odman ::
-----------------------------
İSTANBUL TİYATRO FESTİVALİ KAPSAMINDA GÖSTERİMİNİ GERÇEKLEŞTİRMİŞ OLAN, AYDIN TEKER’İN “HARS” ÇALIŞMASI HAKKINDA BİR “ELEŞTİRİ” DEĞİL BİR “OKUMA” OLMA İDDİASINA SAHİP, BİR DİL TARTIŞMASI, BİR KAÇ ARA SORU VE ÜÇ BAŞLIK İÇEREN YAZI:

A. BİR “DİL” TARTIŞMASI:
Dil, mevcut iktidar ilişkilerini dillere pelesenk ederek / tekrarlayarak / yansılayarak onları yeniden üretiyor ve güçlendiriyor. Bu nedenle, birçok ülkede azınlıkların dillerine getirilen kısıtlamalar; o dilin gösterdiği “yaşam alanı”nın sınırlandırılması hatta yok edilmesi için kurgulanan bir müdahale haline dönüşüyor. “Eril dil” ( dişi dil için mesela bkz. Sevim Burak) kendi hâkimiyet alanını başta “taraf / side” yaratarak kurguluyor; bu dil yapıları “aktif” ve “pasif” üzerine kurgulanan; etken olarak tarif edilenin / “dil”lendirilenin, pasif olarak tarif edilen / dillendirilen üzerinde kuracağı iktidarı yasalaştıran bir dildir. Etken, edilgeni tanımlar, tanımlayan “etken” olanın eylemidir.

· “edilgen”, “edilir”
· “etken”, “eder.”

Bu “dil” tartışması üzerinden Aydın Teker’in Ayşe Orhon ile beraber ürettiği ( ettiği) modern dans işi HARS, üç eylem üzerinden okunulmak üzere seyir “eden”i kışkırtıyor. Çalma, seyretme, seyrettirme…

B. Çalan, çalgıyı çaldı.
Enstrümanlaştırılmış ( çalınabilme özelliklerine göre, çalınabilme biçimleri, çalacak olan bireyin ihtiyaç ve arzularına göre belirlenmiş; fizikselliği ona göre cisimlendirilmiş ve bunun dışındaki özellikleri gereksiz olarak tarif edilerek hadım edilmiş) çalgı’nın, onu çalan ile olan ilişkisi, baştan tarif edilmiş bir ilişkidir. Her ne kadar çalan’ın eril ustalığı / ve çalgı’nın dişi “iyi yapılmışlığı” bu ilişkinin kalitesini belirlese de, aralarındaki fiziksellik çalan ve çalınan’ın öznellikleri üzerine değil, “genel geçerlikleri” üzerine kurgulanır. Enstrümanlaştırılmış; fizikselliği daha deneyimlenmeden, daha önceki deneyimlerin gölgeleri tarafından belirginleştirilmiş bir ilişki biçimidir = “eril” ile “dişil” , “çalan” ile “çalınan” arasındaki ilişki…


ara soru 1: Haneke’nin 2001 yapımı “La Pianiste” işi; enstrüman ve bedeni enstrümanlaştırılmış kadın arasındaki şiddetli ve neredeyse melankolik ( melankoli de bir şiddet türü değil mi? ) çatışmanın bir metaforu mu acaba? Bedeninin bir “enstrüman” değil, ona ait bir “alan / ülke / solum” olduğunu onu acıtarak kendine kanıtlamaya çalışan bir kadın…

Aydın Teker, HARS’da Ayşe Orhon’un bireysel çalan geçmişinin fiziksel deneyimi ile çalınan’ın / arp’ın fizikselliğini çarpıştırıyor. Bu iki “beden”in kendilerine özgülükleri ve eşsiz / unique ilişkilerini görünür kılmaya çalışıyor. İşte tam bu noktada, çalan ile çalınan arasındaki ilişkiyi / iktidarı ters yüz ederek eril dili tekrar tartışmaya açan beden imgeleri yakalıyor. İşin tanıtım kartpostalında belirtilen “Bir insan bedeni ve arpın beklenmedik şekillerde bir araya gelmeleriyle, aralarındaki öngörülmeyen etkileşimler hatta şaşırtıcı bileşimler ortaya çıkıyor.” cümlesi bu beden imgelerini imliyor.

İş, iki “nesne” bedenin, onların eylemlerini belirleyen “kelime” bedenlerinden kurtuldukları zaman kurabilecekleri ve karşılığı dilde bulunmayan “yeni tür / hybrid” formlar üzerine kuruluyor. Neredeyse androjen dansçı bedeni ( çalan beden ) neredeyse fallik nesneyle ( çalınan beden ) bazen penetratif bazen seksüel bazen olabildiğince poetik formlara bürünüyor. Anlam, dil üzerinden değil, o “an” kurulan ve o “anı” çoğaltan fiziksel edim üzerinden sürekli kırılıyor, bozuluyor, neredeyse görünmez oluyor.

ara soru 2: Aniden görünen ve sonra aynı hızla kaybolan imgeler arasında “alet” kelimesinin argodaki “erkek cinsel organı” anlamıyla “çalınan alet” arasındaki dilsel ilişki var mı acaba? …

C. Seyir eden, seyir edileni seyir etti.
Bu noktada iş, bir dans insanı için çok katmanlı bir okuma imkânı yaratıyor. HARS, çalan ile çalınan arasındaki ilişkiyi ve ustalık / yetkinlik kavramlarını konu alıyor. Yine kartpostalda belirtilen “Sanki bilimsel bir yaklaşımla gerçekleştirilen deneyler, genetik değil ama kinetik bir tasarıma dayanan yeni türleri tüm şiirselliği ile yansıtıyor.” ifadesi işin “bir tür” yeni olasılıklar üzerine kurgulandığını imliyor.

Şimdi, bir “üst” katmana atlıyoruz. Aynı “Being John Malkovich” filmindeki gibi; çalan Orhon ile çalınan arp arasındaki ilişki; koreograf olarak çalan Teker ve çalınan “Hars” işi arasındaki işte kendini yansılıyor. Türkiyedeki dans hayatının yapı taşı Teker koreografisinin “yöntem” olarak oturmuşluğunun, onu çok önemli modernist koreograflardan biri olarak tanımlamamızda bize yardım ettiğini hatırlıyoruz. Teker, “çaldığı” malzeme olan “beden” ile çalan olarak ilişkisini deneyimleri ve estetik seçimleri ile “yöntemleştirmiş” / süreci stabilize etmiş bir sanatçı, yani bedeni “enstrümanlaştırmayı” seçen tavrını sürdürmekte. Başka bir “eril” ilişki olan “seyreden” ve “seyredilen” ilişkisi içinde seyir eden üzerinde yarattığı etki, bu tavır ile uyuşmuyor. Bu bir hata olarak değil bir yönelim olarak beliriyor. İşte bu durumda kartpostalda belirtilen “yeni türler” oluştukları anda kendini katılaştırıyor ve bazen Teker’in diğer işlerini takip edenler için o kadar da “yeni” olmuyor. Çalan ile çalınan arasında girişilen “eşsizlik” önermesi başka tür bir iktidar anlayışına yeniliyor, seyir eden’in seyrettiği üzerindeki iktidarı… Bilimsel yaklaşımla gerçekleştirilen deneyler okunmuyor, bu deneyler esnasındaki süreç, Orhon’un Arp ile olan önceki ilişkisi kayboluyor. Enstrümanlaştırılmış her “olgu”daki gibi Orhon ve Arp arasında “fayda”lı görülmeyen çoğu ilişki budanıyor. Biz, bitmiş bir işi “seyir ediyoruz.” İşin karşısında güçlü olan biziz, seyir edeniz… Seyir edilen, oluşmak için geçirdiği süreci bizimle paylaşmadığı için bize hizmet ediyor, bize keyif veriyor.

D. Seyrettiren, seyir edilecek olanı seyir ettirdi. Ya da… “ve Tanrı, koreograf’ı yarattı.”
Çalan, çalanı çalıyor…Seyir edilecek olan oluşuyor. Seyreden, bunun sonucunda seyir edilecek olanı seyrediyor. Seyretme eylemi ile “iktidar matruşkası”nın “etken” kısmına geçiyor. Matruşka burada son bebeğini mi çıkarıyor? Hayır. Seyreden, seyrettirilene dönüşüyor, en “etken” seyrettiren yani koreograf oluyor. Yazıda sıkla tekrar ettiğim üzere bu “koreografi”nin bir eksiği ya da hatası değil kesinlikle, bu koreografın seçtiği biçem… Bu biçemin sonunda daha önce planlanmış katartik bir finalde kendinden geçen “seyrettirilen” plana uyuyor, etkileniyor. Hars, bu özellikleri ile neredeyse bilimsel bir sahne işi…Planlanan ve hesaplanan tüm noktaların dakik bir arı kovanı gibi işlediği…

ara soru 3: Bu yazıda etken fiillerin sayısı edilgen fiillerden kaç fazla?

.