:: İlyas Odman ::
-----------------------------
BU DENEME, 21 MAYIS PERŞEMBE GÜNÜ İSTANBUL TİYATRO FESTİVALİ KAPSAMINDA GÖSTERİMİNİ GERÇEKLEŞTİRMİŞ OLAN, SUBVOID PHYSICAL THEATRE'IN "DEPENDENT INDEPENDENCES - İLİŞKİSİZ TEMAS" ADLI FİZİKSEL TİYATROSU HAKKINDA İKİ BAŞLIKLI BİR DENEME OLARAK KURGULANMIŞTIR.
"Nomen est omen / İsim İşarettir."
İsim, hem sahibine karşı onun “kendi”ni imler hem de her söylenişinde onun “kendi” tanımını biraz daha da “sabit” kılar. Bir sanat ürününün ismi de sadece onu üretenle eser arasındaki "naif" ilişkiyi görünür kılmıyor, seyreden ile seyir edilen arasındaki ilişkiyi daha seyir öncesinde bir beklenti çevresinde belirliyor. “İlişkisiz Temas” tam da bu açıdan adının gerekliliklerini yerine getiren bir çalışma. Disiplinler arası bir gösterimden çok, “yan yana duran disiplinler” arasında her hangi bir ilişki kurmayı seçmeyen, gösterimin öğelerini olabildiğince mesafeli tutan bir gösterim… Hatta gösterimi gerçekleştiren bedenleri bile aynı anda hareket etseler bile başka düzlemlere yerleştiren bir hareket tiyatrosu… Anlam, bağlantılarda değil bağlantısızlıklarda belirginleşiyor, ucundan azıcık kendini gösteriyor, sonra aniden başka bir bağlantısızlıkta kayboluyor. Ciddi anlamda iyi hareket kabiliyetine sahip iki bedenle sahne düzlemine neredeyse rastlantısal bir şekilde bırakılmış, sahnede unutulmuş malzemeler arasındaki “fiziksel” ve “görsel” bağımsızlık, sahnenin fonunu teşkil eden video ile sürekli terörize ediliyor. Bağlantı, yakalanılmaya çalışıldığı anda kayboluyor. Seyreden, ne iyi hareket eden bedenlerin ne de itina ile tasarlanmış kostüm ve materyal tasarımının, ne de iyi çekilmiş videonun keyfine varamıyor; anlam yakalama, bağlam kurma çabası içinde sürekli deviniyor. Bu bir başarısızlık mı? Hayır, çünkü gösterim daha baştan ismi ile kendini ifşa ediyor. Kurulabilecek her türlü temasın bir bağımlılık haline geleceğini iddia ediyor. Videoda sürekli dönen ana cümle “I am nobody’s pet”…her türlü temasa karşı bir duruş okunuyor…çünkü…
“Bu yeni tür şehirli kadın….Romeo’sunu aramayan…”
Çünkü sahnede hareket halindeki beden imgeleri, yeni kurgulanan bir “şehirli” kadına ait. Nasıl ki seksenler ve doksanlar boyunca Sezen Aksu, o kuşağın yalnız kadınının şarkısını kurguladıysa (ya da birileri onun bunu gerçekleştirdiğini iddia ettiyse) şu anda yeni üretilen yalnız şehirli kadın imgesi de bize Hande Yener’in şarkılarında kendini gösteriyor. Yener’in Aksu’dan temel farkı; sadece şarkıları ve sözleri ile değil, görselliği ile de bu kimliği yaratabilme şansına sahip olması. Sonuçta bu çağ işitsel bir çağ değil, birbirinden bağımsız görüntülerin arka arkaya devindiği ve toplamda “bir” şey ifade etmemeyi ifade ettikleri bir çağ… "İlişkisiz Temas” bu post-endüstriyel kadının bağımsızlığını herhangi bir bağlama bağlanmamakta bulmasıyla ilgili. Elektronik müziğin desteklediği, “tribal” görselliğin fonunu oluşturduğu, neredeyse sentetik imajların arka arkaya sıralandığı sahne zamanı boyunca, sahnedeki iki bedenin imlediği “kadınlık” “kimsenin ev hayvanı olmamak” için “kimse” olmamayı seçiyor. Gösterimin arka fonundaki videoda sürekli beliren “ I am nobody’s pet” ve “where you ends I begin” tümceleri belki de seyredene verilen yegâne anlam kırıntıları; ancak bu anlam kırıntılarını takip ederek bir “duygu”ya varılabiliyor. Topuklu ayakkabıları, “chic” ve “chick” görsellikleri, boyunlarına bağladıkları “sentetik” oyuncakları ve tüm bunlara rağmen inatla ve hızla devinen bedenleri, hem “kadın” olmayı hem de kadın olma durumunu karşısındakinin “erkek” olma durumu üzerinden tanımlamamayı seçen “yeni şehirli” kadını tarif ediyor. Kendi var oluşunu, temas içinde bulunduğu yüzeylerle değil temas için de olmamayı seçtiği yüzeylerle tanımlayan bir kadın… Belki de gösterimin tek sorunu burada beliriyor; seyreden bu kadını “tribal” bir boşluğun içinde dalgalanan bir hayalet gibi okuyor, bu kadın tanımsızlıkla tanımlanıyor. Belirsizlik ve estetikle… Sahnede “çirkin” hiçbir olgu yok. Ne bedenin kendisi ne de bedenin imgesi estetik olmayanla bir ilişki kurmuyor. Kadın, yine “güzel” olanla tanımlanıyor. Güzel tasarlanmış olan bedenle… Seyreden olarak ben, bu sahnedeki kadının bir an da olsa “çirkinleşmesini” bekledim. İnsanileşmesini… Ancak her prototip gibi, oluşturulan “yeni şehirli kadın” tipi de iki boyutlu okunuyor. Hacimlenemiyor. Son noktada bunu koreografın bir seçimi olarak okumak mümkün, gösterimin neredeyse yarısının üzerine kurgulandığı videonun iki boyutluluğu sahne mimarisine ve bedenlere de sirayet ediyor. Arka arkaya beliren imajlarda bir müzik videosunu anımsatan görsellik, bir anlam vaat etmiyor. “İlişkisiz Temas”, bağımsız olmaya çalışırken kendi anlam devamlılığını yitirmiş bir kadının portresi belki de…
Sonuçta….
“İlişkisiz Temas”, uzaktan bakılınca belki de çok kopuk gözüken imajlara arka arkaya / üst üste baktığımızda her şekilde “zeitgeist” ile ilişkili bir cümle kurabileceklerini hatırlattı. Küstah, pervasız, kendi kendine oluşturduğu güzelliğinin içinde ve güzelliğinin ta kendisiyle kaskatı kuşatılmış bir kadının kopuk imgelerini oluşturdu. Ayşegül Güryüksel ve Ece Gözmen’in bir sonraki işlerinde bu kadın hakkında merak ettiğim başka bilgilere ulaşabileceğime dair bir umut yarattı. Gerçekleştirdikleri iki boyutluluğun bir rastlantı mı yoksa koreografik seçim mi olduğunu “İlişkisiz Temas”taki kadının gelecekteki maceraları gösterecek.
.