:: Selvin Yaltır ::
-----------------------------
Kehanetin metninden sahnede bir performans yaratmak, seyircinin baktığı yerden, geleceğin provasını yapmak olarak okunuyor. Oyunu izlerken aklıma gelen ilk şey, bize gelecek üzerine nasıl düşünmemiz gerektiğine dair birtakım ipuçları verildiğiydi. Emre Koyuncuoğlu, arkaik bir Göktürkçe fal metninden hem görsel hem de işitsel olarak ve içinde bulunduğumuz toplumsal durum bağlamında nasıl faydalanabileceğimizi araştırmış Irk Bitig’de. Oyunda göze çarpan ilk unsur görsel ve işitsel etkileyiciliği. Oyunun bu farklılığı, bu yapısal yeniliği en başta heyecanlandırıyor seyirciyi. Fal metnini dinleme isteği tam da bu heyecandan doğuyor zaten çünkü oyun süresince özellikle takip etmeniz gereken bir izlek yok. Üç oyuncu sahnenin ortasından metni hem teatral hem de müzikal olarak canlandırıyorlar. Bölüm aralarında ise mırıldanır gibi konuşan bir başka ses duyuyoruz. Oyuncuların tok sesle ve kesin ifadelerle anlattıkları metnin karşısında böylesi belirsiz, kimi zaman zor duyulan ve anlaşılan başka bir sesin olması, bu iki farklı “ses”i aynı zamanda iki farklı söyleme biçimi, iki farklı söylem ve zaman olarak ortaya koyuyor. Geçmişin veya yazılmış olanın/hatırlananın kesinliğine karşılık henüz yazılmamış olanın, sorgulananın yani geleceğin belirsizliği – en azından öyle temsil edilmesi – karşıt ama aynı zamanda birbirinden beslenen iki düzlem olarak ortaya çıkmakta. Özellikle ses düzenlemeleri oldukça etkileyici. Kimi bölümlerdeki sesle temsil, anlatılan şeyi sesle mimik etmek değil de, geçmişin sesini karakterin duygusunda somutlaştırmak, duyguyu sesle vermek çabasında olduğundan son derece ilginç. Dolayısıyla metin, izleyiciye ancak görsel ve işitsel desteklerle sunulursa başka bir anlam yaratabilir, hatta ancak öyle seyirciyi ve metnin kendisini dönüştürebilir gibi bir düşünce yatıyor olmalı Irk Bitig çalışmasının altında.
Irk Bitig, ışık ve animasyonla sağlanan teknolojik estetiği metnin kendi arkaik estetiğiyle iç içe geçirerek bir anlamda zamanlararası “başka” bir durum oluşturuyor sahnede. Böylece aslında oyun bize ritüeli bir yandan izletirken bir yandan da onu sürekli bozuyor. Günümüz seyirci algısının bütünselci bir yaklaşımı olmadığını da varsayarsak, oyunun bu gerilimle böyle bir algıyı da yansıttığını söyleyebiliriz. Arkaik olanla modern olanın yapısal gerilimi belki de seyircide etki yaratan. İki şeyi aynı anda tatmin etmiş oluyor sahnedeki performans: 1) kehanetin anlattığı şeye, onun gerçekliğine duyulan güven, ya da öylesi bir gerçekliğe, bir anlam temeline inanma ihtiyacı. 2) bu temelin sürekli olarak bozulması, bozulmak istenmesi ve günümüz üzerinden yorumlanması. Sahne üzerindeki bu çelişki de eski bir yazıtın ve onun görsel temsilinin ışıkla, animasyonla, bozuk bir sesle, fısıldamalarla sürekli olarak işgal edilmesiyle gerçekleşiyor.
Oyun bir yandan da devamlı olarak sahne üzerinde eski bir ritüeli canlandırıyormuş gibi görünüyor. Ritüeller bir anlam imler. Sahnede izlediğimiz ritüelleşmiş eylemin gönderme yaptığı kehanetler dizisi aynı zamanda geleceğe de anlam veriyor. İzleyici böylesi bir göstergeler dizisine maruz kalırken, bir anlamda geleceği nasıl kuracağını anlatan örnek bir eylem izlerken, aynı zamanda bir bilinç (soruları soran ses) tarafından yönlendiriliyor. Soruları sadece ses olarak duymamız, soruyu soranın da bir karakterinin olmaması, temsil edilemez olanı, tepeden bakan bir gözlemciyi simgeliyorsa eğer, böyle bir durum, oyunun bütünü için ifade edilen “birlikte gelecek kurma” idealine ket vuruyor. Diğer yandan, soru soran bu sesin, sıradanlığı, sahne dışı bir unsur olması, tanım ya da tarif yapmadan yalnızca soru sorma isteği göz önüne alınırsa, bir iç bilinci, “bizim” bilincimizi yansıttığı söylenebilir. Ritüelin anlamsallığının kah fısıldanan sorularla kah rahatsız edici seslerle kırılmaya çalışılması aklıma anlam/saçmalık, estetik/anti-estetik, temel oluşturma/temeli yıkma ikiliklerini getirdi. Oyunu böyle bir parçalanma üzerinden okumak, belki de, çağdaş kuram tartışmalarına, temsil imkanı/imkansızlığı sorununa ışık tutabilir.
Metnin bütünlüğünü soruların yarattığından çok daha sarsıcı ve ani bir etkiyle bozan ve yakın geçmişten tarihi olayların seyircinin yüzüne fırlatıldığı an belki de oyunun düğüm noktası. İşte tam bu esnada eski bir metnin temsilini izlemediğimizi daha iyi anlıyoruz. Bu, bir toplumsal bellek öğesini (Irk Bitig metnini Türk kimliğinin kültürel belleğini oluşturan öğelerden biri olarak görürsek) diğerleriyle sahnede kaynaştırarak seyirciyle yüzleştirme çabası gibi. Ne ilginçtir ki, oyun yakın travmatik geçmişimizi, hatırlanmayan bir başka geçmişin temsilinin üzerinden hatırlatıyor bize. “Günümüze ait” olanın temsilinden özellikle kaçınan oyun, nedense, yakın geçmişi sahnedeki karakterlerden birinin kısa bir performansıyla bir anlamda temsil ediyor. Bunları acaba bize “Irk Bitig”in seslerinden biri değil de metnin dışından soru soran ses söyleseydi daha mı tutarlı olurdu diye düşünmeden edemiyorum. Yani, geçmiş değil de bugün; bellek değil de bilinç. Çünkü travmatik geçmiş temsil edilmediği sürece yabancılaştırır; içselleştirilmediği sürece sarsar.
Oyunda iki farklı düzlem var: Arkaik-modern, geçmiş-bugün (oyunda gelecek yok; sadece onu kurgulama ihtimali/provası var). Ben bu iki düzlemi bellek/bilinç olarak ayırmak istiyorum. Zaten oyunun dramaturji notlarında da bellek tartışmalarından büyük ölçüde yararlanılmış. Oyunu izlemeye başladığımda aklıma gelen ilk soru şuydu: “Acaba böyle bir performans/sahne eylemi bir “zamanlararası mekan” yaratabilir mi? Sahnede temsil edilen farklı zamanlar (geçmiş-bugün) ve metnin kendisinin bir toplumsal bellek öğesi olması böyle bir şey söylemeyi mümkün kılıyor. Orta Asya Türklerinin yazdığı Irk Bitig metnini sahnede somutlaştırma, onu yeniden kurma ve hatırlatma sadece metni değil aynı zamanda sahneyi de bir hatırlama mekanı olarak yeniden kurgulayabilir. Dolayısıyla, yalnızca böylesi bir toplumsal bellek öğesini kristalize etmek ve güncelleştirmek açısından bile önemli bir iş yapılmış Irk Bitig’de. Tiyatro sahnesini disiplinlerarası bir performansa açan (en azından disiplinlerarası bir altyapı çalışmasından beslenen bir performansa) Irk Bitig, sahnede zaman/mekan, hatırlama/kurma ilişkilerini kullanarak kültürel bir zamanlararası mekan yaratmış. Oyundaki yapısal çelişki de “birlikte gelecek oluşturma” fikrinin şu zamanda ancak verili anlamı sorgulamakla olacağını ima eder gibi.
.