Tuesday, June 3, 2008

09 ATROFİ 1- İSİMLER EVİ

:: Zeynep Günsür ::
-----------------------------
Ayrin Ersöz’ün Atrofi 1- İsimler Evi adlı çalışması seyredenleri isimler(imiz) ile kurduğumuz ilişkiyi yeniden sorgulamaya çağırıyor. İsim-beden-kimlik üçlemesi üzerinden yeni evler/coğrafyalar yaratarak göçmenlik duygusu ile ilgili düşünceler, sorular ortaya koyuyor. Gösterimin bel kemiğini oluşturan ana metin; çeşitli felsefi ve dini metinlerin koreografın kendi sözleriyle birleşmesinden oluşmuş. Ayrıca sahne üzerinde üç müzisyen bu çalışma için besteledikleri özgün müziklerini bir piyano, kontrbas ve çello eşliğinde icra ediyorlar. Ersöz’ün performansıyla birleşen bir diğer öğe sahnenin arkasını tamamen kaplayan görsel-video tasarımı.

Bundan sonra sadece İsimler Evi olarak anacağım Atrofi 1, gerçek anlamıyla disiplinler arası bir yaklaşımın hakkını veren bir gösterim. Genelde disiplinler arası çalışmaların içine düştüğü tuzaklardan biri, ayrı disiplinlerin aynı sahne üzerinde birbirlerini pek etkilemeden ve geçirgenlik oluşturmadan bir arada bulunması ise, İsimler Evi bu durumun tam karşıtı olan, müziğin, görselliğin, metnin ve bedenin birbirinden ayrılamayacak denli iç içe geçtiği, birinin diğerini taşıdığı, dönüştürdüğü bir yapı kurmayı başarmış. Bu saptamayla birlikte, ironik bir şekilde, kullanılan dillerden en zayıf kalanı kanımca dans/hareket kurgusu olmuş ama dans ile ilgili düşüncelerime geçmeden önce çalışmanın hayret uyandırıcı derecede yetkin ve özgün diğer özelliklerinden bahsetmek istiyorum.

Öncelikle sahne üzerinde oluşturulan dilin, ince şekilde ayarlanmış dengesi üzerinde durmak gerek. Canlı müzik, son derece güçlü ve özgün bir ses yapısı oluştururken, genellikle harflerin hareket ederek oluşturduğu dalgalanmalar ve şekillerden oluşan arkada kayan görsel imgeler, performansçıya eşlik ediyor. Zaman zaman bedende yansıyarak, zaman zaman hareketin ritmi ve yönünü takip ederek, bazen de performansçının yansıması olarak. Ayrıca, çalışmanın sonunda, salona gelirken çekilmiş seyirci yüzlerinin bu harfler dünyasının içinden geçmesi ve o sırada okunan metne/anlama eşlik etmesi de çok başarılı olmuş. Sahne üzerindeki etkileyici atmosferin oluşmasında bu iki öğenin çok önemli bir yeri var. Üçüncü olarak, Ayrin Ersöz’ün sesi ve cümleleri söyleyiş biçiminden bahsetmek gerek. Sanırım, birçok başarılı tiyatro oyuncusundan hiç aşağı kalmadan, doğal ses tınısının etkisi ve düzgün diksiyonu ile birleştirdiği dokunaklı bir şiirsellik içeren söyleme biçimi, gösterimin en etkileyici öğesi olarak seyredenlerin belleğinde uzunca bir müddet yaşayacak.

Bu olumlu özelliklerin yanında çalışmayı kanımca zayıflatan iki temel meseleye değinmek istiyorum. Birincisi metnin kurgulanışı... Metin isim-beden-kimlik ekseninde dolanırken, oldukça akıcı ve zihin açıcı bir anlam bütünü oluşturuyor. Bu bütünün içinde ayrı kalmış “dansçı olma durumu/dansçı kimliği” bölümü olmasaydı çok daha tutarlı olurdu diye düşünüyorum. Bir başka seçenek, beden-kimlik-dans üçlemesi üzerine biraz daha çalışmak ve ana metnin içine yedirilme biçimini daha detaylı bir şekilde araştırmak olurdu. O zaman belki, “dansçı olma durumu”nun İsimler Evi içinde daha haklı bir görünürlük kazanacağı düşünülebilir. Tabii bu saptama, bizi ikinci meseleye getiriyor. Genel olarak dansın /hareket kurgusunun, çalışmanın içindeki oluş biçimi. Öncelikle şunu belirtmek istiyorum; günümüzde modern dans geleneğinden gelen ama bu gelenekten ayrılmış çağdaş dans çalışmalarının gittikçe çok daha güçlü bir ihtiyaç ile “akışkan hareket” kurgusunu sorgulamaya başlaması aslında tesadüf değil. Koreograflar bu tarz bir biçimsel estetiğin, 1900’lerin başından itibaren modern dans geleneğinin kurduğu “akışkan hareket” estetiğinin ortaya koymak istedikleri soruları, meseleleri, durumları artık yeterince ifade edemediğini düşündüklerinden kendi hareket etme biçimlerini, bireysel estetiklerini yaratıyorlar. Ekoller yerlerini bireylere, özgün hareket ve beden kurgularına bırakıyor. Bugün “akışkan hareket” estetiğini kullanarak da bu dönüşümü gerçekleştirmiş yaratıcılardan söz etmek mümkün, örnek vermek gerekirse hiç kuşkusuz Jiri Kylian, William Forsythe başta gelecektir. Genelde koreografların yepyeni önermeler sunduğu bir dönemin içinden geçiyoruz. Böyle bir dönemde hem bizi “neyin” hareket ettirdiği hem de “nasıl” hareket ettiğimiz birlikte ele alınmalı. Çünkü dansta varoluşun felsefi yönü bedenlerimiz aracılığıyla kendini görünür kılıyor.


Ayrin Ersöz, dans eğitimini üniversitede, modern dans bölümünde almış bir dansçı/koreograf. Sanırım, kendini daha çok ekollere dayandıran, öğrencinin bireysel yaratıcılığını ön plana almayan bir eğitimi ciddi şekilde sorgulamak gerekiyor. Ersöz’ün sahne üzerinde kullandığı diğer bütün dillerden ayrılan bir şekilde “varolan/sıradan estetik” anlayışa teslim ettiği dansı, etkili bir atmosfer yaratan işinin en zayıf kalan yanı olmuş. Hatta işin bütününü zedelediğini söylemek yanlış olmaz.

Koreografın isimlerden yola çıkarak bizi içine soktuğu bu şiirsel ve felsefi dünyada, bedenlerin neden ve nasıl hareket ettiği önemli. Belirttiğim eksiklikleri olmasa etkisinden uzun süre kurtulamayacağımız disiplinlerarası bir deneyim yaşayacağımızı düşünerek çıkıyorum salondan. Tabii, aynı zamanda bu koreografın yeni işlerini dört gözle bekleyerek...

.