Monday, April 27, 2009

31 “Kolbastı”nın Düşündürdükleri…

:: Berna Kurt ::
-------------------------

“…Aslında her şey, 1. Karadeniz Oyunları’nda Trabzonlu üniversite öğrencilerinin yaptığı gösterinin Youtube sitesine düşmesiyle başladı… Dansa son halini ikinci kuşak gurbetçiler verdi. Zaten oyunun bu kadar popüler olmasında rap figürlerinin etkisi yadsınamaz. Kolbastı kursları veren Horon Evi’nin eğitmeni Aclan Genç, özellikle Almanya’ya göç eden gençlerin yeni bir tarz yaratmak için kolbastıyı rap ve break dansla birleştirdiğini söylüyor: “Gençler arasında bu yeni bir açılım olarak algılandı. Şimdilerde Karadenizlilerin bazıları horonu köylülük kabul edip kolbastıya ilgi gösteriyorlar.” [1]



Karadeniz Teknik Üniversitesi kolbastı ekibi, fotoğraf: Özgüç Gedik
kaynak:
http://www.karalahana.com/muzik/kolbasti-hoptek-faroz-kesmesi.html

Ve işte aynı haberde yer alan ve bana bu yazıyı yazma ihtiyacı hissettiren son ifadeler: “Dans kralı Tolgahan, antrenörler yetiştirip kolbastıyı yurtdışına açmayı planlıyor: “Kolbastıyı Türkiye Dans Federasyonu bünyesine alacağız. Dansın kuralları olacak. Müziğini, ritimlerini değiştirmeden yenileyeceğiz.”

…………

Dans alanında çalışma yürütenler bilirler; dans hiçbir zaman asla yalnızca hareketten ibaret bir olgu değildir. Hareket etnografisi araştırmaları yapanlar haliyle bu konu üzerine daha çok kafa yormak durumundadırlar. Dans ve hareketi kavramsallaştırmaya ve dansa kültürel açıdan duyarlı bir yaklaşım geliştirmeye çalışan Deidre Sklar’ın bir makalesi ise bu konulara meraklı olanlar açısından temel kaynak niteliğindedir.[2] Sklar’ın ortaya koyduğu beş önermeden ilki şöyledir: “Hareket bilgisi kültürel bilginin bir parçasıdır.”

Hareketten bir bilme yolu olarak bahsetmek, insanların hareket etme şeklinin onların kim oldukları hakkında ipuçları verdiğini ima etmektir. Örneğin bale hareketleri sergileyen bir kişinin bedenleştirdiği “kültürel bilgi” ile hula hula gösterisi yapan bir kişininki fazlasıyla farklıdır. Sklar şöyle devam eder: “Hareketin anlamını kavramak için hareketin ötesine bakılmalıdır.” Hareketin kültürel bir bilgi içerdiğine dair önermeye dayanarak, hareket performansına sadece görsel bir gösteri olarak değil; kültürel öğrenmeye dayanan, kinestetik, kavramsal ve duygusal bir deneyim olarak yaklaşmak gerekir.


Ve konumuzla bağlantılı olabilecek son önerme: “Hareket her zaman o anda gerçekleşen bedensel bir deneyimdir.” Hareketin bilgisini kavramak için onu bedensel bir deneyim olarak da ele almak gerekir. Örneğin kültürel alışkanlıkları farklı bir topluluğun hareket deneyimlerini anlamak için hem gözlem yapmak hem de o kültürün gündelik hayatını paylaşarak “empatik kinestetik algı”yı geliştirmek gerekir. Görsel algı, sadece gözleri kullanarak belirli bir mesafeden algılanacak bir nesneyi öngörür. Empatik kinestetik algı ise “mimesis” ile “empati”nin birleşmesinden oluşur ve hareketin görsel etkilerini bilinçli bir şekilde göz ardı ederek “bir başkasının bedeninde hareket halinde hissetmeye” odaklanır.
Yukarıdaki, belki de karmaşık gelebilecek alıntıları yaşadığım bir örnekle somutlamaya çalışayım:

2004 yılının yaz aylarında, zorunlu göç sonucu İstanbul-Kayışdağı’na yerleşen Bitlisli Kürt ailelerin düğünlerine giderek video çekimleri yapmış ve bu düğünlerde sık sık onlarla birlikte halay çekmiştim. Beni bu düğünlere çağıranlar Bitlisli ve/ya Kürt arkadaşlarım/öğrencilerimdi. Genellikle icra ettikleri danslar geleneksel bir halay olan “şemamê”nin hip hop/rap tavırlarıyla süslenmiş haliydi. Yani bu dans artık şehirli Kürt gençlerin yaptığı bir tür “şehirli şemamê” idi. Aynı dönemlerde İstanbul’a gelen Ciwan Haco’nun konserine gitmiş, binlerce gencin aynı anda yaptığı bu dansın ne kadar popüler olduğunu gözlerimle görmüş ve tabii ki bu coşkuya ortak olmuştum...

Bu süreçte, Bitlis’in çok az bilinen (ve halk dansları yarışmalarının repertuvarlarına alınmamış) halaylarını da öğrendim. Kurdukları halaylarda aralarına girerek öğrendiğim bu dansları bir süre sonra onlara çok benzer tavırlarla icra ettiğimi, müzik çaldığında onlar kadar coştuğumu hissetmiştim. Dansları onları yalnızca gözlemleyerek ve taklit ederek değil, onlarla aynı ortamları paylaşarak, kendileriyle fiziksel temas halinde dans ederek öğrenmiştim; yani Sklar’ın önerdiği gibi “onların bedeninde hareket halinde hissederek”. Sonraları çektiğim video kayıtlarından da faydalanarak, bu dansları Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu ve Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü’ndeki çalışma arkadaşlarıma da aktardım. Ve zamanla şehirli Kürt göçmenlerin icra ettiği bu yarı geleneksel yarı şehirli “rap-halay”ları melez dans örnekleri olarak sahneye taşımış olduk.

Aslında geleneksel dansların şehirli dans formlarıyla “melez”leşmesi ve popüler olmasının tek örneği değildi şemamê. Yaklaşık iki-üç sene önce Tarık Mengüç’ün Şakşuka şarkısının video klibiyle gündeme gelen, yine hip hop adımlarıyla süslenmiş şehirli Roman dansları da benzer özellikler taşıyordu. İstanbul-Kuştepeli Roman gençler 9/8’lik geleneksel danslarını artık bu şekilde icra ediyorlardı ve o dönemde de bu danslar fazlasıyla popülerleşmişti.

Türkiye’de, köy, kasaba hatta şehir eğlencelerinde, özellikle de düğünlerde popüler olan çeşitli danslar vardır; çiftetelli ve kasap havası gibi. Muhtemelen bu topraklarda yaşayan büyük bir çoğunluk hayatının bir döneminde bu dansları icra etmiştir. Bu repertuvar tabii ki bölgelere ve dönemlere göre çeşitlilik gösterir ama en yaygın olanları genellikle bireysel ya da toplu olarak icra edilen çiftetelli ve kasap havası dans formlarıdır. Birkaç sene önce İstanbul Kültür Üniversitesi Folklor Kulübü’nü çalıştırırken, bu dansların arasına “damat oyunu”nun da katıldığını, çok farklı kültürlerden gelen öğrencilerin bu Rumeli dansını bildiğini görmüştüm. El ele tutuşarak yapılan bu dansı sahnelediğimizde aldığımız seyirci tepkisi de dansın popülerliğini ortaya koyuyordu; çoğu akademisyen, öğrenci ve üniversite çalışanı da bu dansı bilmekteydi…

Herhangi bir geleneksel-yöresel dansın şehirlerde popüler olması, farklı kültürler tarafından sahiplenilmesi, hatta popüler kültür ürünü haline gelmesine dair başka örnekler de verilebilir. Ama en azından benim gözlemleyebildiğim kadarıyla; bu örneklerden hiçbiri kolbastı
[3] kadar popüler olmamış gibi görünüyor ya da en azından “bizi yurtdışında temsil edecek kadar” ilgi görmüyor; peki neden?

…………

Prof. Dr. Orhan Tekelioğlu, “Kolbastı’nın popüler kültürle imtihanı”
[4] isimli yazısında bu konuya değiniyor: “…ilk tetikleyici Trabzonspor oldu, Karadeniz’in güçlü ekibi kazandığı maçlardan sonra seyirciyi kolbastı oynayarak selamlamaya başladı. Böylece dans, örneğin Brezilyalı futbolcuların yaptığı sambaya benzer bir konuma geldi. Öte yandan İngilizce şarkılarıyla ünlenen popçu Bedük, bir “düğün şarkıcısını” oynadığı klibinde, sanki bir varoş düğününde sahne alır gibi yapıyor, pistte ise gençler kolbastı havalarıyla dans ediyorlardı. Klip yakından incelendiğinde, metropolden çevre-kültürlere yönelen “oryantalist” bakışı fark etmemek elde değil… Popüler kültüre ivme veren iki önemli araç (video klipler ve futbol) bu özel durumda bir araya gelip tuhaf bir sinerji yaratıyor. Tuhaf diyorum, çünkü işe bir de Ogün Samast karışıyor, yakalanmasından sonra yayınlanan düğün görüntülerinde yapılan dansın kolbastı olduğu görülüyor. Popüler kültürün üçlü sacayağı tamamlanıyor (futbol, eğlence ve “pop milliyetçilik”), böylece yerel bir kültürün ulusala taşınmasının tipik arızaları da ortaya çıkmaya başlıyor.”

Bu tespitlere katılmamak mümkün değil. Ben de olayın pop milliyetçilikle bağlantısını biraz daha fazla örneklendirerek vurgulamaya ve kendi deneyimlerimden hareketle dansların icrasıyla ilgili faktörleri tartışmaya çalışacağım.
Kolbastının henüz bu kadar bilinmediği bir dönemde Perihan Mağden’in yazmış olduğu bir yazıdan kısa bir bölüm aktarmak istiyorum. Dansın henüz popülerleşmediğinin bir göstergesi; yazıda Faroz, kolbastı ya da hoptek gibi tabirlerin hiç geçmemesi: “…Trabzon'da yapılan bir düğünde Karadeniz türküleri eşliğinde oğlanlar, oynuyorlar. Karadeniz'in şarkıları/türküleri malum: yoğun bir Sinir Enerjisi... Tuhaf bir enerji sonuçta… O gençlerin; o oğlan çocuk kıvamından tez çıkmış, delikanlılığın kapısında sabırsızca dikilenlerin ortasında bitmez tükenmez bir enerjiyle, 1 Deli Çocuk Enerjisiyle Ogün Samast oynuyor. Başkaları pes ediyor, Ogün etmiyor... Çok kötü oluyorum. Sonuç olarak rahatlıkla evladım olacak yaşta bir oğlan çocuk!... Zira Ogün çok fena oyunlar oynayacak kabından tamamen taşıp. Boş kalmış, boş bırakılmış beyninin deli saçması fikirlerle, ırkçı zehirlerle yıkanmasına/budanmasına/canileştirilmesine izin verecek. O Deli Çocuk Enerjisini çok fena kullanacak/kullandırtacak… Aynen düğündeki oyunlarda olduğu gibi, kapıp koyverecek kendini. Zira Ogün'de bu "yetenek" var... Bir akıl fikir tutulması halinin bir kavram kargaşası silsilesinin onu esir almasına izin verecek. Gelip büyük şehirde bir meleği vuracak.”
[5].

Dansın popülerleştiği daha yakın tarihlerde açıldığı anlaşılan “kolbastı resmi internet sitesi”nin giriş sayfasında aşağıdaki resim var. “Kolbastı'ya ve Kolbastı Tanıtımı'na destek vermek için aşağıdaki kodu sitenize ekleyiniz” ibaresinin altında da örnek görünüm olarak yine aşağıdaki logo verilmiş:



kaynak: http://www.kolbasti.org/

Dansın iki sene zarfında bu kadar popülerleşmesinde büyük emeği olduğu anlaşılan, Karadeniz Teknik Üniversitesi Beden Eğitimi Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Engin Erşen bir haberde kolbastı oyununun “sanat yönetmeni” olarak tanımlanıyor.[6] Erşen, Patent Enstitüsü'ne başvurarak dansı Karadeniz Uşakları (Hoptek) adı altında markalaştırmış. Yattara'nın çok iyi kolbastı oynadığını söyleyen Erşen, Trabzonspor Kulübü’yle bir anlaşma yaptıklarını ve dansın özünde var olan animasyonlardan 5 tanesini gollerden sonra sergilenmesi için kulübe verdiklerini belirtiyor.

Kronolojik bir sıralamayla Ogün Samast, Karadeniz Teknik Üniversitesi’nin grubu ve Trabzon Kulübü ile birlikte hatırlanan bu dans, günümüzde kendi piyasasını da oluşturmuş durumda ve değişik amaçlarla öğreniliyor: [7]

Selami Sarı (46) Herry Mağazaları’nın sahibi: “…Hobi olsun diye başladım. Kolbastıda rap figürleri olmasını seviyorum. Doğa sporları yapan, iş adamlarından oluşan Gezgincan isimli sekiz kişilik bir grubumuz var. Onlarla kolbastıya bir jingle yapıp gecelerimizde oynamak istiyoruz. Beş haftadır kurslara katılıyorum. Kilo veriyorum. Ayrıca kriz dönemindeki stresi de bu şekilde yeniyorum.”

Duygu Bahçekapılı (20) Öğrenci: “…Eski bir oyun olmasına rağmen televizyonlarda bu dansı görmek beni çekti. Bir kadın olarak rahatlıkla oynayabiliyorum. Fakat kement atmak gibi bazı figürler erkeklere daha uygun. Çok hareketli bir dans olduğu için kilo vermeyi hızlandırıyor. Bir ayda iki kilo verdim.”

Aynı haberde elektronik müzik starı olarak tanımlanan Bedük de şöyle bir yorumda bulunuyor: ”Kolbastı oynanan son klibimi Bayrampaşa Yeni Gönül Düğün Salonu’nda çektik. Kolbastı bence New York’un arka sokaklarında ortaya çıkıp bütün dünyayı kasıp kavuran diğer danslara benziyor. Bir şehir dansı ve yerel bir hareket, görsel olarak da çok enteresan. Müziğimle kolbastı dansını birleştirerek hem müziğin hem dansın evrenselliğini ortaya koydum”.

Evrensel bir dans haline gelmesi “tahayyül edilen” bu dans, görüldüğü üzere tırmandırılan milliyetçiliğin ve tabii futbolun da etkisiyle eğlence sektörünün önemli bir parçası haline gelmiş durumda. Dansı belli bir bağlama oturtmak için “hareketin ötesine bakmaya” devam edelim.



kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/pazar/11057788.asp

Prof. Dr. Orhan Tekelioğlu aynı yazısında folklorun şehir mekânındaki “kardeşi”nin popüler kültür olduğunu belirtiyor bu ikisini “üvey” kardeşler olarak tanımlıyor. Folklorun her toplumda ve genellikle kırsal alanda geliştiğini; popüler kültürün ise modern dönem toplumuna ve şehir mekânına özgü olduğunu, kapitalist ilişkilerden bağımsız olarak düşünülemeyeceğini belirtiyor. Kitlesel nitelikli popüler kültürün ürünlerinin çoğunun metalaştığını ve kendini kopyalayarak çoğalttığını vurguluyor.

Kolbastının bu derece popülerleşmesinde müzik/video klip sektörüne dahil edilmesinin, dansın video ve ses kayıtlarının internet üzerinden kopyalanarak çoğalmasının belirleyici olduğu ortada. Kendi piyasasını oluşturduğuna dair başka veriler de bulunuyor. Örneğin bahsi geçen web sitesinde dansın eğitim dvd’sinin de internet üzerinden satışa çıkarıldığını görüyoruz:



kaynak: http://www.kolbasti.org/

Yakında gerçekleşen yerel seçimler milliyetçiliğin nasıl tırmandığını somut bir biçimde ortaya koydu. Kolbastının böyle bir ortamda diğer danslara göre daha fazla popülerleşmesi beklenmedik bir durum değil. Dansın şemamê ya da Şakşuka’nın klibindeki danslar gibi somut bir etnik aidiyetle ön plana çıkmamasının belirleyici olduğunu düşünüyorum. Daha net bir ifadeyle, kolbastı Kürtlerin ya da Çingenelerin değil, Trabzonlu balıkçıların dansı olarak ünlenmiştir.

Dansın halay ya da horon formlarında olduğu gibi toplu olarak icra edilmemesinin yani bireysel bir dans olmasının da süreci kolaylaştırdığı düşünülebilir. Çok basit adımlara dayanan, doğaçlamaya fazlasıyla açık olan, kolaylıkla taklit edilebilen bu solo dansın bedensel olarak “kopya edilebilmesi”, dolayısıyla yayılması oldukça kolay. Velhasıl, şemamêyi öğrendikten beş sene sonra, yine bir düğünde bu sefer de kolbastı dansını öğrendim. Amcamın Sinop’taki düğününde, gecenin ilerleyen saatlerinde bir grup genç kolbastı yapmaya başladı ve biz de erkek tarafının gençleri olarak onların dansına (bu sefer daha çok “taklit” ederek) dahil olduk. Dansa ayak uydurmak çok da zor değildi. İyi gözlemledikten, temel postürü (vücut duruşunu) ve adımları taklit edebildikten sonra iş nefesinize ve doğaçlama kapasitenize kalıyordu. Ağırlıklı olarak gençler ya da kilo vermek isteyenler tarafından icra edilmesinin sebepleri de herhalde bunlar olmalı…

Netice olarak, kolaylıkla taklit edilebilen bu dans; pop milliyetçiliğin ve futbolun da etkisiyle artık bir popüler kültür ürünü haline gelmiş, kendi piyasasını oluşturmuş durumda. Kolbastının “yerel”den “ulusal”a, belki de “evrensel”e doğru bu karmaşık yolculuğu en azından bir süre daha devam edecek gibi görünüyor. Küresel dans piyasasında Türkiye’yi temsil etme potansiyeli ayrı bir tartışma konusu. Zamanla hep birlikte göreceğiz.

[1] Hakan Gence, Kolbastı dansı Türkiye’yi fethetti, http://www.hurriyet.com.tr/pazar/11057788.asp.
[2] Deidre Sklar, Five Premises for a Culturally Sensitive Approach to Dance, içinde: Moving History/Dancing Cultures: A Dance History Reader. yay. Ann Dills, Anne Cooper Albright. Connecticut: Wesleyan University Press, 2001. s: 30-33. (Türkçe çevirisi: Deidre Sklar, Dansa Kültürel Açıdan Duyarlı Bir Yaklaşım İçin Beş Önerme; Yirminci Yüzyılda Dans Sanatı: Kuram ve Pratik, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 2007; s: 240-243.)
[3] Dansın kökeni ve tarihsel gelişimine dair çok fazla görüş, tartışma, hatta çekişme(!) söz konusu. Ben bu konuda pek fazla bilgiye sahip değilim. Ancak Karadeniz danslarıyla ilgili çalışma yapan arkadaşlarımın beni yönlendirdiği şu kaynağın, internet ortamındaki en fazla belgeye dayanan yorumu içerdiğini söyleyebilirim:
“Hoptek, Faroz Kesmesi hakkında Özhan Öztürk ile söyleşi”, (
http://www.karalahana.com/muzik/kolbasti-hoptek-faroz-kesmesi.html.)
[4] Bkz. http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=EklerDetay&ArticleID=925464&CategoryID=42.
[5] Perihan Mağden, “Ogün 1 değil yüz binlerce”, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=212170.
[6] “Tepkiye Anlam Veremedik, Kolbastı Tartışması Büyüyor”, http://www.haber61.net/news_detail.php?id=29211.
[7] Hakan Gence, agm.
.