Wednesday, March 18, 2009

28 ‘Asri Zamanlar’ ve Anadolu’da Çağdaş Sanat

:: Şule Ateş ::
-------------------------

‘Asri Zamanlar’ ve Anadolu’da Çağdaş Sanat

Çağdaş Sanat, son 20 yılda İstanbul’da ciddi bir gelişme gösterdi. Güncel Sanat ekseninde başlayıp yürüyen bu gelişmeye önce müzik ve son iki üç yıldır da gösteri sanatları disiplinleri dahil oldu. Böylece denebilir ki İstanbul, sanat alanında, Türkiye’nin Batı’sında yaşanan gelişmelerle eş zamanlı bir noktaya geldi. 2004 ve 2006 İstanbul Bienal’lerinin başarısı, bunun bir göstergesi. 20 yıldır yeraltında sessiz sedasız varlık gösteren çağdaş gösteri sanatlarındaki gelişme, çok yeni kendini hissettirmeye başlasa da, son 5 yıldır ‘bir şeyler’ olmakta. Fakat ne yazık ki, İstanbul dışındaki şehirlere yansımıyor bu gelişmeler ve İstanbul’un ‘merkezi’ konumu, yüz yıllardır bir türlü aşılamıyor.

İstanbul’da son 20 – 25 yılda bu gelişimi tetikleyen ve üstlenen kurum ve oluşumların niteliğine bakmak gerek. Özel sektörün sanata yatırım yapmaya başlaması ve bağımsız sanat oluşumlarının sayısının giderek artması, İstanbul’da sanatın yeni bir yükseliş yakalamasını sağlıyor. Oysa Anadolu’da sanat ‘Devlet’ ve ‘Belediye’ üzerinden yürüyor. Doğal olarak, ‘resmi’ ve ‘siyasal’ yaklaşımlara göre şekilleniyor. Köklü ve güçlü kurumlar hantal ve çağın gerisinde. Değişimi fark etmekte bile yavaş kalıyor, hatta engel oluyorlar. Üniversiteler, Kültür Bakanlığına bağlı Kültür Müdürlükleri, Devlet Tiyatroları son derece yaygın ve güçlü kurumsal ağlara sahipler. Bu güçlü kurumların, çağdaş sanatın ‘yurt sathına’ yayılmasını sağlayarak, sanatın yenilenmesi ve güncellenmesi yönünde başı çekmesi umulurken; Cumhuriyetin kurumsallaştığı dönemlerden kalma modernist ve merkeziyetçi yaklaşımdan kopamayarak, değişimin önünü tıkıyor olması, Köy Enstitüleri’nin ABD’nin isteği doğrultusunda kapatılması kadar acı verici bir durum. Çok önemli bir fırsat ve imkân, bir kez daha kaçırılıyor. Bu yüzden Anadolu’da sanat, bu köklü kurumların kuruluş aşamalarındaki şekillenmelerinde, bir nevi ‘asri zamanlarda’ donup kalıyor.

Elbette mesele, Anadolu’daki sanatın ne kadar, ‘Batı’ sanatına benzeyeceği ya da yaklaşabileceği meselesi değil. Mesele daha çok, Anadolu’da, ‘günümüze’ ait ve ‘yeni’ bir estetik dilin ortaya çıkabilme olasılığının heyecan verici varlığıdır. Tanzimat’tan beri taklit ede geldiğimiz ‘Batı Sanatı’ dışında bir estetik biçimin var olabilme potansiyelidir. Hızlı kentleşmenin yarattığı bütün bozunuma karşın, hala kökleri ve geleneklerinden uzaklaşmamış sanatçıların yetişebilme ihtimalidir.

Fakat bunun için elbette modern sanat sonrası bir bilgiye sahip olabilmek ve bu bilgiyi gençlere aktarabilmek gerekir. Ne yazık ki eskimiş bile olsa bir yöntem bilgisine sahip kurumlar, modern sonrası estetik bilgisine kapalı oldukları kadar, ‘Batı dışı’ kültürel geleneklere ve yerel kültürlere de kapalılar. Geleneğe yakın duran ve sahip çıkan Belediye gibi yerel kurumlar da, her hangi bir yöntem bilgisine sahip değiller.

Anadolu’da Bir Şeyler Değişiyor

Fakat Anadolu’da, bu genel resmin dışına çıkabilmiş şehirler de var. 2000 yılından beri, Avrupa Birliği sürecinin de etkisiyle, Anadolu’da da bazı kıpırdanmalar başladı. Merkezi İstanbul’da olan bağımsız sanat kurumları ve sanatçıların ilgilerinin Anadolu şehirlerine yönelmesi, bu şehirlerde, yerelden yola çıkan ama İstanbul ve Avrupa ile de ilişkilenen ya da ilişkilenebilecek bazı sanat etkinliklerinin ortaya çıkmasını ve yerel sanat oluşumlarının, İstanbul için görünür olmasını sağladı.

Zaten aslında mesele de ‘görünürlük-bilinirlik’ meselesi. Anadolu Kültür’ün 2003’de Diyarbakır Sanat Merkezi’ni açmasıyla birlikte, İstanbul kültür sanat çevresi Diyarbakır’a taşınır oldu. Böylece Diyarbakır ve çevresinde üretimde bulunan sanatçıların, İstanbul sanat ortamıyla ilişkilenmesinin yanı sıra, İstanbullu sanatçılar da ‘memleketin’ İstanbul’a benzemediğini ama ilgiye değer olduğunu fark ettiler.

Antakya’da A77 Çağdaş Sanat Grubu’nu kuran ve Antakya Mustafa Kemal Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü’ndeki derslerinde, öğrencileriyle Çağdaş Sanat Projeleri üreten Melih Apa, aynı çabayı birkaç yıldır gösteriyordu ama hiç birimizin haberi yoktu. Bizim A77’den ve sergilerinden haberdar olmamız, 2005’de yaptıkları ‘Antakya Çağdaş Sanat Buluşması’na, İstanbul merkezli Avrasya Sanat Kolektifi’nin (ASK) de katılması ve böylelikle bu etkinliğin, İstanbul basınında yer almasıyla mümkün oldu.
Antakya Çağdaş Sanat Buluşması, gibi tamamen yerel potansiyelin ortaya çıkardığı organizasyonların sayısı giderek artıyor. ‘Kapadokya Çağdaş Sanat Festivali’, ‘Malatya Kervansaray Buluşması’ ve SineMardin-Mardin Sinema Festivali gibi. Kars Belediye’sinin Sanat ve Film Festivalleri, Mardin’de yeni kurulan Mardin Sanat Merkezi isimli sanat inisiyatifi gibi. Trabzon’da ise, henüz İstanbul’da bile başarılamamış bir şeyi başaran sekiz sanat inisiyatifi, Vali Konağı’nın kendilerine tahsis edilmesini sağlayarak, ‘Trabzon Sanat Evi’ başlığı altında birleşmiş ve ortak bir sanat mekânı yaratmayı başarmışlar.

İstanbul merkezli ama yerel potansiyeli desteklemeye yönelik girişimler de giderek artıyor. Anadolu Kültür’ün Diyarbakır’daki potansiyelin ciddi biçimde görünürlük kazanmasını sağlayan Diyarbakır Sanat Merkezi ve Kars Belediyesi ile ortak bir girişim olan Kars Sanat Merkezi’ni en başta saymak gerek. Avrupa Kültür Derneği’nin (AKD) Sinop’ta iki kez gerçekleştirdiği Sinop Bienali: Sinopale; Denizhan Özer ve Seyhan Boztepe’nin, 2006 ve 2007’deki çağdaş sanat sergilerinin ardından, 2008’de yaptıkları ‘Çanakkale Bienali’ ve 7 yıldır Hüseyin Başkadem’in kişisel çabalarıyla yapılan Afyon Müzik Festivalleri, üç büyük şehir dışında gerçekleşen çağdaş sanat etkinlikleri olarak öne çıkıyor. Hüsamettin Koçan’ın, Bayburt’ta açtığı Baksı Müzesi’ni ve 8 yıldır sürdürülen, Hatay – Samandağ Kültür Sanat Festivali gibi, sahiden kültür sanat içerikli yerel festivalleri de unutmamak gerek. Antalya Film Festivali, Adana Altın Koza Festivali, Eskişehir Sanat Festivali ve Trabzon Uluslararası Tiyatro Festivali gibi yıllardır süren büyük organizasyonları zaten biliyoruz.

Anadolu’da gelişmekte olan çağdaş sanat hareketinde Güncel/Kavramsal Sanat ve Sinema başı çekiyor. Aynı görünürlüğü yakalayamamış olmakla birlikte, müzik de önemli bir gelişim içinde, Kars, Mardin, Antakya, Diyarbakır, Batman gibi şehirlerde geleneksel müziği çağdaş düzenlemelerle icra eden çok iyi gruplar var. Çanakkale, Eskişehir, Gaziantep ve Bartın gibi şehirlerde ciddi bir Rock müzik potansiyeli mevcut. Öyle ki, yerel grupların katılımıyla birkaç günlük dizi konserler düzenleniyor. Roxy Müzik Günleri’ne Anadolu’dan her yıl daha fazla grup katılıyor.

Ne yazık ki gösteri sanatları disiplini, sanat alanında, 1960’larda başlayan değişime, İstanbul dışında henüz hiç temas edememiş durumda. Anadolu Kültür, açıldığı dönemde başlatmış olduğu, çağdaş tiyatro ve dansa yönelik atölye ve prodüksiyonları devam ettiremiyor. Sadece Eskişehir’de, Osmangazi Üniversitesi bünyesinde, öğrenciler tarafından kurulan Çağdaş Dans Kulübü ve bu kulübün yaptığı ‘Hareket Eskişehir’ isimli bir organizasyondan söz edilebilir. Bir de Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Tiyatro Bölümü, İstanbul’dan davet ettiği çağdaş dansçı ve koreografların verdiği atölyelerle, eğitim kurumlarında pek görünmeyen farklı bir yaklaşımı örnekliyor.

Sanat disiplinleri arasındaki bu farklılaşmanın nedenini sinema, müzik ve daha az da olsa güncel sanatın son örneklerine ulaşımın, teknolojinin yaygınlaşmasıyla birlikte kolaylaşmasına bağlayabiliriz. Ne yazık ki gösteri sanatlarının internet üzerinden takibi imkânsız. Bir kaç şehirde yapılmakta olan ulusal ya da uluslararası sanat festivallerine davet edilenler arasında, çağdaş gösterilere rastlamak çok mümkün değil. İstanbul’da ki iki eğitim kurumu, İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat Tasarım Fakültesi dışında, çağdaş dans eğitimi veren tek bir eğitim kurumu zaten yok. İstanbul dışında sayıları onu geçen tiyatro bölümlerinde ise eğitim hala geçen yüzyılın ortalarındaki bilgiye dayanıyor.

Kültür sanat bütçesine sahip kurumlar olarak Belediyelerde ise, geleneksel sanat eğitimine yönelik girişim ve organizasyonlar çoğalmış durumda. Ak Parti tarafından yönetilen Belediyelerin neredeyse tümünde, aynı yapılanma söz konusu. Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği, Tiyatro ve Halk Dansları konusunda eğitim veren konservatuarlar ve bu eğitimle paralel yürüyen yarı profesyonel koro, ekip ve topluluklar söz konusu. Ayrıca Devlet kurumlarına göre daha açık ve paylaşımcı bir yapı içinde görünüyorlar. Yerel/geleneksel kültürü sahipleniş ile bu şaşırtıcı açıklık bir araya geldiğinde ve çağdaş sanatın yerel kültüre olan ilgisi de göz önüne alındığında bu belediyeler, çağdaş sanat konulu organizasyonlar ve iş birlikleri için iyi ortaklar olabilirler gibi görünüyor. Buna karşın, genellikle uzman kadrolarla çalışmayı tercih etmemeleri, siyasi yakınlıkları kovalıyor oluşları bu avantajı yok ediyor. Eskişehir Odunpazarı Belediyesi Gösteri ve Sahne Sanatları Merkezi bu konudaki farklı örneklerden biri. Müzik, tiyatro, halk dansları olmak üzere üç ana sanat dalında faaliyet gösteriyor ve Geleneksel Türk Kültürü üzerinden hareket ediyorlar. 2005 yılında açılmış olan Tiyatro Ana Sanat Dalı, geleneksel kültür ve hareket üzerinden, çağdaş gösteri üzerine araştırmalar yapıyor. Ve bütün bölümler, eğitimli uzmanlar tarafından yönetiliyor.

Herkes İçin Sanat Politikası Aranıyor

Bu saydığımız şehirlerdeki sanat oluşumları ve organizasyonlarının, iki, üç yıl gibi kısa sürelerde mümkün kıldıklarını, özellikle Diyarbakır Sanat Merkezi’nin 2002’den bu yana, altı yılda yarattığı değişimi düşünürsek, Türkiye genelinde birkaç şehir seçip, bu gün çalışmaya başlasak, bu şehirlerin de, beş yıl içinde, Diyarbakır’ın şu an bulunduğu noktaya gelebilecekleri anlamına gelir. Ve bu birkaç şehir, şu an Diyarbakır Sanat Merkezi’nin yapmaya çalıştığı gibi kendi bölgelerini destekler hale gelebilirler. Böylece bir on yıl içinde, kendi çevresini besleyebilecek güçte, yeni kültür şehirleri yaratılabilir. Elbette bütün bunlar, bir vizyona ve sanat politikasına sahip olmak; bir politika üretmek ve uygulamak anlamına gelir.

Bunu hangi kurumlar yapacak? Kültür Bakanlığı’nın bir kültür – sanat politikasına sahip olmadığı yıllardır söyleniyor. Ya da ‘uygulanmakta’ olanın, Kültür Bakanlığı’nın yürürlükteki politikası olduğu da düşünülebilir. Merkeziyetçi yönetim anlayışının bir devamı olarak, kültür de yıllardır merkezden yönetiliyor. Dolayısıyla, merkez dışında ve merkezden bağımsız güçlü sanat kurumlarının oluşumunu destekleyecek bir yapı zaten planlanmamış. Dolayısıyla yeni bir sanat politikası üretmek gerekiyor. Yeni sanat politikalarının, resmi kurumlar dışında üretilmesi; bu üretimler için yeni kaynakların bulunması/icat edilmesi, var olan kaynakların daha eşit paylaşılması, bütün kesimleri ve disiplinleri kapsayacak ve değişmekte olan zamanın ihtiyaçlarına karşılık oluşturacak yeni politikaların resmiyet kazanabilmesi için baskı gruplarının oluşturulması gerekiyor. Baskı grubu oluşturabilecek sivil oluşumların, komisyonların, iletişim ağlarının kurulması gerekiyor. Yeni bir kültür hareketi başlatmak gerekiyor. Bu hareketin başını kim çekecek? Yeni yeni oluşmaya ve giderek çoğalmaya başlayan sanat inisiyatifleri mi? Sayıları giderek artan ama öğrencilerinin bile, ne işe yarayacaklarını henüz tam olarak bilemediği, Üniversitelerin Kültür- Sanat Yönetimi Bölümleri mi? Sanat Kurumları’nda maaş karşılığı operatörlük yapan sanat yöneticileri mi? Sanat üretmek, üretiminin izleyici/alıcısına ulaşması için organizasyonlar yapmak ve para kazanmak üçgeninde parçalanan sanatçılar mı? Özel sektör tarafından desteklenen sanat vakıfları/kurumları mı? Sahaya yeni dahil olan, Türk Kültürü ve yerel kültürü destekleme isteği dışında, herhangi bir sanat politikası ve bilgisine sahip olmayan AKP’li belediyeler mi?

Türkiye’nin, 1980’den 28 yıl sonra, bütün alanlarında olduğu gibi, kültür sanat alanında da, yeniden, bu günün ihtiyaçlarına uygun bir sivil örgütlenme bilincini üretmesi gerekiyor. Çok acil. Henüz bütün buzullar erimemiş, bütün göller kurumamış, bütün ormanlar yanmamış, deniz henüz bitmemişken.

Directlink: Sanat Yoluyla Kültürlerarası Diyalog Projesi kitabından (www.directlinkproject.com)

.