Friday, March 20, 2009

29 "Ezberbozan" Oyunlar ve Rodrigo Garcia

:: İlyas Odman ::
-------------------------
"…yapılan eserleri koruyan ve küçülten ödünç mekanlarda radikal işler yapıyorlar. Müzelerde, tiyatrolarda. Yıkıcı bir fikri, cumartesi akşamları zaman öldürme eğlencesine dönüştüren sanat galerilerinde ve konser salonlarında. Bu ödünç mekanlarda hiçbir şey olağanüstü değildir, her şey yerli yerinde, susturulmuş ve sakindir."
-- Rodrigo Garcia ("Küllerimi Mickey’in Üzerine Savurun"; Çev.: Zerrin Yanıkkaya)

Bu günlerde, neredeyse her sanat ürünü ya da sanat oluşumu "ezber" bozuyor. Yeni artistik dönemin mottosu bu; "ezber bozmak"… Sanat merkezlerinde neredeyse spiritüel bir inançla ve itinayla ezber bozuluyor. Bozulduğu iddia edilen "ezber", karşıtlıklar üzerine kurgulanmış bir gramer kuralları toplamı oysa. Gramer yaşantıyı belirler. Dil, bir işaretler bütünü değil, yaşanılan yaşamın limitlerini belirleyen bir gerçekliktir. Ezberi bozmak düşünüldüğü kadar kolay mı acaba? Bozulduğu iddia edilen ezberin kuvveti, yine o ezberin bozanlara ayırdığı marjlarda var olunarak çoğaltılmıyor mu? Her çemberin merkeze ve merkezden eşit uzaklıkta noktalardan oluşan marjlara ihtiyacı var. Merkez kendi varlığını kendinden ötelediği ama halen kontrol edebildiği marj noktalarıyla var ediyor.

Oysa "bozuk ezber" o dairenin merkezinin farklı uzaklarındaki ve çemberinin dışındaki noktalarda top koşturuyor. ‘Ezberbozan’ olduğunu iddia eden çoğu sanatsal üretim, kendilerini var eden toplumsal sorun yok olduğunda tamamen boş ambalaj kağıtları gibi yere düşüyorlar. Varlıklarını merkezin var ettiği sorunsallardan alıyor, bu sorunları ağlamaklı bir tarzla anlatıyor ya da didaktik bir şekilde parmaklarını sanat tüketicisine doğru sallayıp çatık kaşları ile ders veriyorlar. ‘Ezberbozan’ işler karşısında ya kurbanız ya da cahil. Genel geçer dil yapıları ile merkeze karşı sloganlar atılıyor, her slogan kullandığı dil vasıtası ile onu tekrar tekrar üretiyor, nakaratlaştırıyor, ezberletiyor. ‘Ezberbozan’lar ezberi bize tek ayak üzerinde durduğumuz köşede yeniden ezberletiyor.

Şiir, devrimcidir, her şekilde değiştirici ve deviricidir. Alaşağı eder ve başka gramerlerin, kişinin eşsizliğine dayanan yapıların varlığını sezdirir. Hiçbir şey anlatmaz, anlatısı boşluğa yöneliktir. Diyonizyak bir eylemin tüm boşunalığı içinde ona maruz kalanın içinde olmayan bir kası harekete geçirir. "Kişisel olan politiktir" mottosunun kişinin ve karakterin global "pac man" oyununda yok edildiği, belki de insanlık tarihinin en aynılaştığı, internetleştiği, bağımlılaştığı bu dönemde şiir, bize zamanı hatırlatan tek kurgu – belki de bu dönem kıyametin ta kendisidir, hepimizin farklı suretlerde aynı bellek ve aynı şimdi ile aynı geleceğe yönelmiş hale gelmiş olmamızdır. Zamanın sonu böyle bir durum olsa gerek. –. Şiir, sistemin formatladığı yaşantının devamı için bizzat kendisinin şekillendirdiği ve kontrol altında tuttuğu dili alıp onunla "sistem dışı"nı kurar. Kökenlerini var olan gerçeklikten almasına rağmen olmayan ama hayal edilebilecek bambaşka bir gerçekliğin olasılığından bahseder. Belki de şiirsel olmayan hiçbir yapı "ezber" bozamaz.

"Yeni Metin Yeni Tiyatro" etkinliği kapsamında, hem metinlerinin okuma tiyatroları hem de kesinlikle metne dayanmayan "şiirsel" sahnelemeleri ve videolarının gösterimi ile yıllardır gerçekleştirdiği "ezberbozma" eylemine İstanbul´da devam eden İspanyol tiyatro üreticisi Rodrigo Garcia sahne üzerinde genel geçer yapıların dışında çok katmanlı "şiirsel" yapılar kuruyor. Kapitalist sistemin bireyin günlük görselliğinin abc'si haline getirdiği markalarının, sloganlarının, logolarının plastiğinden ve içeriğinden kurguladığı sahne elemanlarını bize bir şey çağrıştıran, bizi bir şeylere maruz bırakan, bizi şoke eden yapılar içersinde kurguluyor. Her gün elimizin altında olan ve bizi var eden tüm tüketim unsurlarını kara mizah ve şiirin birleşimi metinleriyle tekrar betimliyor. Agamemnon ya da Süpermarket’ten Döndüm ve Oğlumu Bi' Temiz Dövdüm veya Küllerimi Mickey'nin Üzerine Savurun gibi isimleri olan sahnelemeleri daha başlıklarından taşıdıkları duygu hakkında ipucu veriyorlar; Garcia, ucuz olana, tüketilir olana, yalnız olana mahkum bırakıldığımız bu zaman/mekanda elimizde kalanla, elimizde bırakılanla yine de şiir yazmaya gayret ediyor.

Kırmızının Coca Cola tarafından ele geçirildiği 21. yüzyılda Garcia bir slogancı ya da bir öğretmen değil, bir şair olarak var olmaya uğraşıyor. Sahne üzerinde ne metin ne de aksiyon temelli olmayan yapıları içinde karakter yok, anlatı ya da bir yönelim yok. Metin bazen nötrleştirilmiş, neredeyse anlamları silinmiş bedenler tarafından seslendiriliyor. Bedenler o kadar şeffaflaştırılmış ki bir ayna kadar yansıtıcı hale gelmiş durumdalar. Sahne alanı katmanlar içersinde hacimlendirilmiş durumda; video, metin, beden, ışık ve sahne aksesuarları farklı şekillerde birleşip bir anlam çağrıştıracakmış hale geliyorlar. Sonra aniden başka bir anlam ifade etmek üzere parçalanıyorlar. Garcia, bozduğu ezberin diliyle bize ders vermiyor. Bize kendisinin ne kadar aydınlanmış bir insan olduğunu ima ederek parmağını sallamıyor. O, şiir yazıyor. Bize tüm bu bahsettiği boşunalığın, tükenişin, yıkımın içinde başka ifade yollarının olabileceğini hatırlatıyor. Sadece bir kapitalizm eleştirisinde bulunmuyor, yaşamın özü ve kendi traji-komedisi hakkında varoluşsal bir tespitte bulunuyor. Gerçek anlamda "ezberimizi bozma" cesaretini gösteriyor ve seyirci olarak bizden de bunu talep ediyor.


"Sanatta, seyirci olduğunda hassasiyet sana düşer. Ama eğer işin yaratmaksa, duyarsızlığını devreye sokmak durumundasın."

-- Rodrigo Garcia ("Küllerimi Mickey'in Üzerine Savurun"; Çev.: Zerrin Yanıkkaya)

Gösterimler sonrasında sanatçı ile gerçekleştirilen söyleşide gelmesi zaten beklenen soru, Türkiye Cumhuriyeti'nde sanat kavramına bakış hakkında genel bir fikir veriyordu. Kendisine işlerinin bu kadar büyük bir şiddetle eleştirdiği kapitalist sisteme karşı nasıl bir çözüm önerdiği sorulduğunda Garcia uzunca bir süre suskun kaldı ve sonra da hiçbir çözüm önermediğini belirtti. Türkiye´de yapılar birbirini sürterek ilerletmek yerine birbirlerinin boşluklarını ve eksiklerini doldurarak var oluyorlar. Sanatsal üretim hiçbir zaman akademik olarak bir sorunu ne tarif etme ne de o soruna devâ önerme görevini üstlenir. Bozduğunu iddia ettiği ezberin yerine geçmesi gerekli başka bir metni ezberletmez. Ezber terminolojisin dışında alanların da var olduğunu ve bunun üretilebileceğine dair "umut" yaratır ya da yaratmaz. Çözüm önermeleri ve tarifleri sadece sanat üretimlerinden beklendiği sürece görevi bu olan diğer yapı kurumları miskinleşecektir, miskinleşir ve miskinleşti. Sanatçı ne topluma örnek olur ne de yol gösterir. O yapıların dışında başka olasılıkların varlığını ve o olasılıkların olası fizik kurallarını kurgular. Şiir yazar. Şiir yazma riskini göze almayan çalışmalar ezber bozamazlar, o ezberi daha da var ederler. Var ediyorlar.

.